Hayatın oyun yüzü

Çocukluk döneminde başarmanın lezzetini tatmış, gençliğinde ise grup oyunları ile sosyal ortamlarda yerini almış kişiler yetişkinlik döneminde bunun karşılığını görecektir.
Eğlence ile oyun birbirine karıştırılmamalı. Eğlence, vakit geçirmek, oyalanıp eğlenmek ve alay etmek manalarına gelen bir kelimedir. Oyunun ise üç yerde ayrı ayrı manaları vardır. Birincisi sahne oyunları ve hüner gerektiren hokkabazlık gibi gösteriler. Ikinci-si, içerisinde kumar da bulunduran kahvehane, kumarhane ve internet ile beslenen bilcümle oyun türleri. Üçüncüsü ise bizim de üzerinde duracağımız alan. "Yetenek ve zekâ geliştirmek için belli kuralları olan ve eğlenerek öğrenme temelli uygulamalar.”

Yetenek ve zekâyı geliştirmek için yapılan oyunlar, bugün sadece çocuklar ve gençler için düşünülebilir. Ancak tarihimize baktığımızda yetişkinlerin de özellikle Selçuklu ve Osmanlı döneminde güreş, çevgan, cirit, at yarışları, halka kapma ve askeri oyunlara rağbet ettikleri görülmektedir. Bu dönemde oyunlar sadece vakit geçirmek için değildir. Sadece çocuklara ve gençlere de hasredil-memiştir. Her yaşın kendi sosyal, kültürel ve bedenî özelliklerine göre oyunları vardır.

Oyun mu? Oyuncak mı?

Yakın tarihimizde ise oyun birçok kavram gibi anlam karmaşasına uğradı. Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız üstün zekâlılar öğretmeni Tunahan Coşkun şunları söylüyor: "Oyun ile oyuncak birbirine karıştırılıyor. Ikisi de çok farklı şeyler. Bir de aileler oyunu boşa geçirilen zaman olarak görüyorlar. Aslında oyun, çocukların dünyayı daha iyi algılamak için tuttukları bir yoldur. Bu yol çocukluk döneminde olması gerektiği gibi uygulanır ise gençlik ve yetişkinlik döneminde bunun tesirleri görülecektir. Çocukluk döneminde başarmanın lezzetini tatmış, gençliğinde ise gurup oyunları ile sosyal ortamdaki yerini bulmuş birinin, bu yollardan hakkı ile geçmeyen kişilerden çok farkı olacağı bilinmektedir.”

Bu açıklamalar karşısında anne babaların da hemen aklına şu sorular gelecektir. "Oyun için sokaklarımız uygun değil, parklar ise hem güvenli değil hem de yeterli değil, bunun yanında çocuğumuza uygun arkadaş bulmakta da zorlanıyoruz, ne yapmamızı tavsiye edersiniz?” Bu sorulara hakkıyla cevap vermek hiçte kolay değil. Çünkü yirminci yüzyılla beraber toplumumuz her türlü değişime birden uğradı. Şehirlerimiz, mahallelerimiz, binalarımız ve oturduğumuz evlerimiz değişti. Hali ile toplum ve aile de değişti. Netice olarak insan da aynı insan değil artık. Geçmiş yüzyıllardaki gibi güvenli bir çevrede, oyunlar oynayarak, büyüklerinin gözetiminde yetişen bir nesil de yok şimdi.

Gerçekte Oyun Nedir?

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Sosyolog ve eğitimci Mehmet Bilal Bey,
"Aileler oyunun gerçek manasını anlamakta zorlanmaktadırlar. Çocuk için oyunun önemini anlayan aileler ve eğitim kurumları bu konuda hızla yol aldılar. Oyun için çevre, arkadaş ortamı ve oyun alanlarının eksikliği cidden önemli sorunlar olarak karşımızda durmakta. Ancak bu konularda çözüm üretmek imkânsız da değil. İşin ucunda evlatlarımız varsa bu bize zor gelmemeli. Bir baba çocuğu ile oyun oynamak isterse şehir dışında da olsa bir alan bulur. Ancak baba çocuğu ile oyun oynamayı bir eksiklik ya da gereksiz bir zaman kaybı olarak görüyorsa veya hızla geçen zaman içerisinde buna vakit ayıramıyor ise bu sorunu çözmek daha zordur. Böyle düşünenlere şunu söylüyorum; Peygamberimiz (s.a.v) zamanında oyun alanları yoktu ama O ashabına "Çocuğu olan onunla çocuklaşsın” buyurdular. Biz ise onlarla oynamayı zaman kaybı olarak görüyoruz. Ben de ebeveynlere çağımızda ne kadar zorluklar olsa daPeygamberimiz’in buyurduğu gibi onların seviyelerine inmelerini ve bir şekilde çocukları ile ortak dili yakalamalarını tavsiye ediyorum. Bu ortak dile ulaşmak için de "oyun” bir eksiklik değil aslında çocuğa ulaşmamız için bize sunulan bir armağandır.” diyor.

Oyun, Eğitim İçin Bir Yoldur

Mehmet Bilal Bey "oyunun”, çocuğa ulaşmak ve ortak dili oluşturmak için bulunmaz bir araç olduğu görüşünü savunuyor. Bu aracın eğitim kurumlarında da kullanılması gerektiğine vurgu yapıyor. Peki, eğitim sistemimizde oyun nasıl algılanıyor? Oyuna gereken önem veriliyor mu? Eğitim kurumları bunun için yeterince donatılmış mı? Yoksa "oyun” hala eğitim sistemimize giremedi mi? Bu konuda eğitim kurumlarında yöneticilik de yapan sınıf öğretmeni Hasan Gök hocanın görüşlerini alıyoruz. "Önceki yıllarda müfredatta oyun ile ilgili net uygulamalar yoktu. Öğretmenin şahsi gayretine ve yeteneğine bağlıydı. Son dönemde hazırlanan kitaplarda oyun bölümleri var. Ancak bu oyunlar için alet edevat bulunmakta zorluk çekiliyor. Zaten genelde oyunlar da buna dikkat edilerek seçiliyor.” Oyunların yetişkinlik dönemine etkisi ile ilgili sorumuza ise; "Şayet gençlik döneminde bir değişme olmamış ise çocuklar oyun içerisinde nasıl davranıyorlar ise hayatta da bunun örneklerini gösteriyorlar. Mesela çocuk oyuna katılmakta zorlanıyorsa, ileri yaşlarda kendini ifade etme güçlüğü çekebilir. Her zaman kendisi oynamak istiyorsa, yetişkinlik döneminde de paylaşmakta zorlanabilir. Her şeye sahip olmak ister. Sırasını beklemekte zorlanıyorsa yolda araç kullanırken, toplu taşıma araçlarında, kuyruklarda sıra beklerken bu kişiler çok zorlanabilirler.”
Eğitim sistemindeki oyunu üç bölümde inceleyen Mehmet Bilal Bey; en zor noktaya dikkatimizi çekiyor. O da oyunda hakem görevi gören öğretmenler. "Öğretmenler oyun sırasında aldığı tavırlarıyla öğrencilerini aslında hayata hazırlar. Oyun sırasında yeri geldiğinde öğretmen öğrencilere sırasını bekletir, paylaşmayı öğretir, yeni yollara teşvik eder. Mesela üç oyun türünden biri olan "müşterek oyunlarda” eğer öğretmen yerinde müdahalelerle oyuna yön vermez ise; ortak savunma, korunma duygusunun gelişmesi, otoriteye karşı saygı ve ahlakın üstünlüğü noktalarında ilerleme olmaz. Aksine gerileme olur. İkinci tür oyunlar ise "şahsi yarışmalardır.” Bu yarışmalarda maksat, çocuğa mücadele azmi kazandırmak ve kendini korumayı öğretmektir. Ama tersi de olabilir. Bu da çocuğun kavgacı ve geçimsiz olması demektir. Üçüncü tür oyunlar ise, "şahsi oyunlardır.” Gaye, bireysel düşünme ve icat etme fikri kazandırmadır. Öğretmen bu oyunlarda yeterince yol gösterici ve teşvik edici olmaz ise çocukların özgüveni kaybolur.”

Eğitimde Oyun Nasıl Kullanılır?

Çocuklar dünyayı oyun penceresinden görürler dedik. Ama o pencereden çocuklara nasıl ulaşılır, bunun üzerinde durmadık. Konuyla ilgili eğitimci yazar Abdullah Özbek’le görüştük. Özbek, "Okullarda her ders için farklı oyun teknikleri var. Aile içerisinde ise anne babaların kıvrak zekâlarına büyük iş düşmektedir.” diyerek sözlerine şöyle devam etti; "Ağırlıklı olarak sözel içerikli derslerde bazen de sayısal içerikli derslerde canlandırma (dramatizasyon) tekniğini kullanırız. Bu tekniğin mantığında bilgiyi alan öğrencinin onu yaşaması vardır. Mesela Türkçe dersini işlerken Hacivat, Karagöz’ün konuşmalarını çocuklara yaptırıyoruz. Onlardan kim Hacivat olursa onun rolünü de yapmasını istiyoruz ve dersin havası değişiyor. Matematik dersi için ise öğrenciden dikdörtgen olmasını istiyoruz. Sonra da tabi ki sınıfın karşısında kendini anlatması gerekiyor.
Eğitimde oyun tekniğini ödevlerde de kullandıklarını söyleyen Özbek, internetin çocuklar için tam bir bilinmezlik alanı olduğunu, bu bilinmezlik alanından kurtulmak için ise yeni teknikler ürettiklerini söylüyor. "Fatih Sultan Mehmet’i anlatan bir yazı hazırlayın demiyoruz. Haftaya sen Fatih Sultan Mehmet olacaksın ve derste bize kendini anlatacaksın diyoruz. Bazen de bulmaca, eşleştirme, kavram haritası oluşturma ödevleri veriyoruz. Mesela öğrenci Bursa’daki Osmanlı Dönemi mimari eserlerinin bulmacasını yaptığı zaman hem öğreniyor hem de eğleniyor. Böylece eğitim monotonluktan kurtuluyor ve öğrencilerin farkında olduğu, canlı bir ortama dönüşüyor. Öğretmenlere tavsiyem dersi nasıl anlatırım diye değil, nasıl oyunlaştırırım, öğrencileri işin içine nasıl çekerim diye kafa yorsunlar.”

Çocuklaştıramadıklarımızdan mısınız?

Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamalarda aşırı boyalı ve çok parlak oyuncakların çocukları zehirlediği ile ilgili haberler okumuştuk. Daha sonra yapılan tartışmalarda ise oyuncakların çocuklara tüketim kültürünü aşıladığı, erken ergenliğe geçişte etkili olduğu ve sosyal ve psikolojik gelişimde beklenildiği kadar çocuklara fayda sağlamadığı ile ilgili birçok tartışma kamuoyunda yapıldı.

Konu hakkında Tunahan Coşkun Bey şunları söylüyor. "Bugün insanların en çok itibar ettikleri kişisel özelliklerden biri de sıra dışı düşünme ve sorunlara farklı bakış açılarıyla yaklaşarak umulandan daha etkili bir şekilde sonuca ulaşmaktır. Bu nitelik oyuncaklarla kazanılmaz. Maalesef aileler bir oda dolusu oyuncak alarak çocukları için faydalı bir şey yaptıklarını düşünüyorlar. Oyuncak, çocukların anını meşgul eder. Çocuğa oyuncak alalım denildiği zaman zannediliyor ki bu onların konuşma becerilerini arttıracak, onlara problem çözmeyi öğretecek, sosyal ve kaba motor becerilerini geliştirecek. Hâlbuki oyuncak bunlara katkı sağlamaz.

Aileler, oyunun sadece sokakta ya da parkta oynandığını zannediyorlar. Belki de evin düzeninin bozulmasından korktukları için bu yanlış anlama oluştu. Benim gördüğüm kadarı ile düzen ve eşya takıntımızdan dolayı bilgisayar oyunlarına ve televizyona çocuğumuzu teslim etmeye başladık. Zannediyoruz ki bilgisayar oyunları çocuğu sosyalleştirecek. Kesinlikle bilgisayar oyunlarının çocuğa bir katkısı yoktur. Çocuk, sessizce bir köşede bilgisayar oyunu oynar. Aile de kendi işine bakar. Sonuçta toplum içerisine giremeyen, kendi ayakları üzerinde duramayan bir genç yetişir. Benim tavsiyem aile çocukla her yaşta bir oyun bulup kendileri oyuna dahil olsun ve oynasın. Eşyalar dağılsın önemli değil, tekrar toparlanır. Ama çocuk belli bir yaştan sonra toparlanamayabilir.”

Oyun Sadece Sokakta mı Oynanır?

"Kaloriferli ev sistemine geçildikten sonra aile fertleri artık birbirinden kopmaya başladı. Bu kopmaların neticesinde ise internet oyunları ve televizyon evi işgal altına aldı.” diyen Tunahan Coşkun’un konuyla ilgili tavsiyeleri şunlar: "Ev eşya ile doldu-rulmamalı. Ev içerisinde eşyaya verdiğimiz değer kadar bazen çocuğumuza değer vermiyoruz. Kullanmadığımız birçok eşyamız var ama çocuğumuzla zaman zaman oynayabileceğimiz ev içerisinde bir alan yok. Sokaklar güvenli değil diyoruz ama ev içerisinde de güvenli bir alan oluşturmuyoruz. Öncelikle ev kurarken kullanmadığımız ya da çok az kullandığımız eşyalara ev içerisinde yer vermeyelim. Bunun yerine çocuklarımızın büyüme dönemlerine uygun ev içerisinde alanlar oluşturalım. Bir de çocukların odasına girilmez diye bir yanlış düşünce oluştu. Onları aşırı sıkmadan gözetim altında tutmak daha faydalı olacaktır.”
Abdullah Özbek ise ev ortamında oynanacak oyunlarla ilgili şunları söyledi: "Anne baba her durumdan çocuklar için bir oyun çıkartmalıdır. Ev ortamı oyunlarının özünde oyuncak olmadığı gibi kurallar ve illaki ismi belli olan oyun türleri de yoktur. Özde, çocuğun tanıma, tanışma, fark etme, fark edilme, farklı şeyler yapma, arkadaş olma, sevme ve sevilme duyguları vardır. Bu duygulara hitap eden her türlü aktivite oyundur ve her türlü eşya da oyuncaktır. Mesela mutfakta anne bir şeyle meşgul olurken çocuğunu da yanına çağırarak meyveleri yıkama oyunu, mutfak eşyaları sözlüğü yaptırma, masayı hazırlama oyunları üretilebilir. Çocuğumuzun yaşı küçük ise ‘oyuncaklarını al gel mutfakta onları yıkayalım’ denilebilir.

Hayatın Oyun Yüzü

İşletme yönetimi, iletişim becerileri, iş stratejisi yönetimi, yeni organizasyon modelleri, toplam kalitede liderlik adımları, tasarım sürecinde yenilik ve özgünlük… Bunların her birinin aslında hayatın oyun yüzünün bir parçası olduğunu biliyor muydunuz? Konuyu açıklayan Mehmet Bilal Bey şunları söyüyor: "Oyun sırasında hangi rolü iyi yapacağını bilen çocuklar iş hayatında da seçecekleri alanları iyi bilirler ve başarılı olmamaları için de hiçbir sebep yoktur. Gelişmiş ülkelerin yaptığı şeyleri iktibas etmeye çalışıyoruz. Ama Avrupa da nitelikli oyuncak ve oyun için 80 binin üzerinde kitap hazırlanırken bizde sadece çocuklara verdiğimiz bayramın sevinci var. Bazı ülkelerde özürlü çocuklar için bile onları geliştirici oyuncaklar tasarlanıyor bizde ise top, tüfek ve bebek var. Biran önce bundan kurtulup nitelikli oyuncak ve etkili oyun kültürümüze yeniden dönmeliyiz.”

Oyun İçin Söylenen Sözler

• Toprak çocukların ilk baharıdır. (Hadis-i Şerif)
• Çocuğu olan onunla çocuklaşsın. (Hadis-i Şerif)
• Çocuğa oynamayı men edip devamlı ders çalışmaya zorlamak onun kalbini öldürür, zekasını köreltir ve hayatının neşesini kaçırır. Sonunda çocuk dersten kurtulmak için bir hile düşünür. (lmam-ı Gazali)
• Çocuk, mektepte edebi güzel çocuklarla düşüp kalkmalıdır. Zira, bir çocuk, diğer bir çocuk için daha çok bir telkin gücüne sahiptir.